Birisi kötü, çok kötü bir şey yaptığında ‘’şeytanın bile aklına gelmez bu yaptığın’’ hatta
‘’şeytana bile pabucunu ters giydirir bu’’ denir. Kurnazcadır, belki de zekicedir. Bazı insanlarhiçbir şey yapmadan başkaları tarafından sevilmeye başladığında ise ‘’şeytan tüyü’’ var denir. Yine kötü bir durum olduğunda ise ‘’şeytan kulağına kurşun’’ gibi bir söz söylenir. Bu listeyi uzatmak istesek, daha çok söz burada kendisine yer bulabilir.
Peki neden şeytan benzetmeleri bu kadar çok iken iyiliğin temsilcisi olan melek için yapılan benzetmeler, atasözleri ve sıfatlar bu kadar çok değildir? İnsanlık kötü düşünmeyi sever, kötülüğün iyilik karşısında daha etkili olduğunu düşünür de ondan. Gerçekten de yaşadığımız her güzel anı hatırlar mıyız?
En mutlu olduğumuz kaç anı sayabiliriz? İş kötü anlara, üzüldüğümüz ve acı duyduğumuz
anılara geldiğinde her anını hatırlar, belki intikam almak ister belki de bir duygu durumu
göstergesi olarak ağlarız.

Kötü olan her zaman daha çok konuşulur, kötü olan şeyler her zaman daha çok hatırlanır.
Heh işte şeytan da kötülüğün temsilcisi, semavi dinlerde günahkar bir melek olarak tasvir edilir ve yeryüzündeki yansıması ise insandır. Yani kötü insanlardır. Yoksa değil midir?
Üstteki paragraflarda hep soyut kavramlardan bahsettim. Bu kavramları biraz daha
somutlaştırıp keyifli hale getirelim mi? Başlayalım o zaman bir kitap üzerinden yapılan
güzellemelere.
Leonid Andreyev, ondokuzuncu yüzyılın son çeyreği ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde
yaşamış bir gazeteci, yazar ve aynı zamanda protestocu kimliğinden dolayı aktivist olarak
tanımlanabilir.
Bu detaylardan bahsediyorum çünkü Andreyev, Şeytan’ın Günlüğü adlı kitabında
cehennemde sıkılan bir şeytanın diz çökmemek uğruna cennetten kovulmasına neden olan insanların yaşadığı dünyaya gelmesini anlatan çok vurucu bir eser.
İlk paragrafta da bahsettim; şeytan hep kötülüğün simgesidir peki ya insan?
İnsan içinde barındırdığı iyilik ve kötülük ile tanımlanan, hangi tarafı daha ağır basıyorsa o özellikte sayılan bir et yığını olarak konumlandırılabilir. Leonid abimiz' ise bu eserinde
şeytanın gözünden dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatıyor.
Dünyaya zengin bir insanın bedenine girerek adım atan şeytan, insanları boş ve saf aynı
zamanda ruhsuz olarak tanımlıyor. Zaman içinde insanların davranışlarını yorumlamayı
öğrenen şeytan, sahip olduğu bedenin maddi zenginliği ile rütbe sahibi olmak arasında
bağlantıyı kuruyor.
Sıradan bazı olaylar yaşanırken farkında olmadan ve kısa süre içinde insanlaşan şeytan,
duygularına yenik düşüyor ve insanlar tarafından dolandırılıyor. Beş parasız kalan şeytan bir de üstüne ‘’yüce Meryem’e ‘’ benzettiği bir kadına aşık oluyor ve işler karışıyor.
İnsan bedeninde can çekişen bu şeytan, en nihayetinde hem aşkının verdiği acıyla hem de insanların kurnaz oyunları karşısında yenik düşüyor ve bedenen ölüyor/öldürülüyor.
Gerçekten de insanlığın ‘’kötü pis şeytan’’ diye dışladığı en kötü benzetmeleri yaptığı bu
ruhani varlık insanların dünyasında ‘’kötülüğün en pis’’ halini görüyor, yaşıyor. Peki yukarıda sorduğum soruyu tekrarlıyorum, ‘şeytan hep kötülüğün simgesidir peki ya insan?’’
İnsan şeytandan da kötüdür. Kalbindeki karanlık yapı beynindeki damarlar ile birleştiğinde hem kendi neslini kırıp geçiren hem de kendinden olmayan canlılar olan, hayvanları ve bitkileri mahveden bir mahluktur. Kimse bunu kabul etmek istemese de maalesef dünya bir cennetse insan içindeki yaşayan canlıların cehennemidir.